Bu yazımı okurken lütfen beni hayal edin ve sanki karşınızdaymışım gibi hissederek okuyun. Ozaman şefkatinizi hissedeceğim.
Hayatım boyunca hep bocalamak dan ve yerimde saymakdan korktum. Hiç bir zaman dün olamazdım ben. Mesela eski arkadaşlarım beni uzun süre görmediğinde ilk karşılaşmamızda ''aaa ne kadar kilo almışsın'' yada ''aaaa ne kadar zayıflamışsın'' gibi yarım alma gönül alma muhabbetlerini girmeliler. Asla ''yau seneler seni hiç değiştirmemiş'' dememeliler. Zaten bunu diyenler yalan söylemiş olurlar. Seneler beni sizi hepimizi iyi yada kötü değiştirmiştir. Kimse aynı kalma lüksüne sahip değil malesef. Dün düşündüklerimiz bugün olmuş yada olmamış olabilir ama biz hızla değişen hayat sistemine yenik düşmüşüzdür. Ben Aydın'da yaşadığım dönemlerde her ne kadar ufku geniş bir çoçuk olmuş olsamda İstanbul'da hayatımın geri kalanını yaşayacağımı düşünmezdim. İmkansızlıklarınız olmuştur sizlerin de mutlaka. Benim imkansızım İstanbul'du. Öyleki fakir ve dağılmış bir ailenin ferdi olmama rağmen hep yüzüm gülmüştür. Hayata daima kocaman gülümsemiş olmam beni bugün bu öz eleştirileri yapabilecek bir kıvama getirmişdir. Parayla mutluluk olmadığını bilenlerden olmuşumdur hep. Annem ve babam ben ortaokul dönemindeyken ayrılmışlar buda sanki benim aradığım fırsatmış gibi ailemden uzaklaşmış tekil bir hayat yaşamaya başlamıştım. Anneme yıllarca kızmışdım babamdan ayrıldığı için. Ama yıllar sonra anladım ki annem aslında babama fazlasıyla taahamül etmiş. Ailece güldüğümüz eğlendiğimiz tek şey rahmetli Kemal Sunal filmleriydi. Bir aile düşünün ki asla birlikde düğüne,parka,sinemaya,lokantaya bla bla ve eğlenceye gitmesinler.
Zorlu ve farklı bir çoçukluğun ardından kendi ekonomik özgürlüğümde acayip bir şekilde çoçukluğumda yapamadığım herşeyi yapdım. İstanbul hayalken İtalya'ya tatile gittim. İstanbul'da büyüdüğümü anladım fakat kısa şortlu kıvırcık Engin'in İtalya'ya gitmesiyle adam olduğumu ve birey olduğumu bir kere daha anlamış oldum. Sizler için İtalya'ya gitmek basit bir durum gibi gözüke bilir ama benim için hayatımın en önemli anlarından biriydi. Teknolojiyi hep sevdim. Gözde olan ne varsa hiç düşünmeden satın aldım kullandım yada giydim.
Çoçukluğumda bol bol yiyemediğim muzu kilolarca alıp arsızlık yapıp hepsini bir gecede yedim. Bol bol kendime pasta satın alıp ve ondört onbeş yaşıma kadar ailemin kutlamadığı yada asla halen hatırlamadığı doğum günlerimi en bolundan en görkemlisinden tek başıma kutladım. Yani çoçukluğumun benden aldığı intikamı yıllar sonra bende ondan aldım. Kilolarım oldu ve ben gidip o kilolarımı herkese herşeye inat ameliyatla aldırdım. Sonrasında yine arsız gibi yedim içtim ve yine kilolarımı geri kazandım. Vücudum zamanla bana ihanet etti. Ama ben en küçük hücreme kadar hepsiyle barışığım.
En çok üzüldüğüm olay ise sağ gözümün sağında kahverengimsi bir benim vardı onu aldırmak oldu. Annem ''o benim sana hatıramdı'' diyince gerçekden çok üzüldüm. Ama birden ne olsun şaka gibi gelebilir ama (bende şaka sanıyorum) sol yanağımda o bene benzer kahverengimsi bir benim daha oluşdu. Annemin hatırası beni bırakmadı ve artık bende onu bırakmıycam. Onun bir adı bile var 'AYTEN'.
Annemin adıdır AYTEN. Ayten'in sözlük anlamı Ay Yüzlüdür. Tabikide herkesin annesi ay yüzlü nur yüzlüdür ama benim annem bir başkadır. Annem şu an hayatıma ve geleceğime dahil etmediğim iki ağabeyim ve babamın, tabikide benim kahrımı çok çekti. Hayatın bana sunamadığı yada sunmak istemediği herşeyin acısını annemden çıkardım. Ağladım. Kaçtım. Küstüm. Oysa o bana ''Oku oğlum. Bak diğerleri gibi olma sen başkasın ölsemde seni okutcam sen büyük adam olacaksın'' derdi. Ben anneme o sevincide yaşatamadım. Okumadım. Ortaokul ikide yaşadığım kimlik karmaşası içinde kayboldum. Sonra okuldan kaçdım. Uzun aradan sonra okulu bitirdim. Ama üniformayla ve kalem silgi kokarak değil. Para verip sadece salak saçma sınavlara girerek. Annem o kadar değerliki. Canımı önüne sunsam bile fayda etmez. O beni hep başka sevdi. Beni anladı korudu. Arkamdan dalga geçen çoçukları sopayla kovalar beni hep onure ederdi.
ANNEM ANNELER ne olursa olsun başka bambaşkalar.
Babam var ve şu an sağ ama artık yok benim için. O yüzden babam ve ağabeylerim hakkında kayde değerde bir şey hatırlamıyorum. Ona buna iyi gözüken ama ailesiyle asla ilgilenmemiş bir baba. Bilmem kaç yaşına gelselerde halen aynı noktada ve aynı bencillikde olan ağabeylerim. Uzatmanında anlamı yok sanırım. Benim bu dünyada ANNEM'den başka kimsem yok.
Başta yazdığım gibi aynı noktada olmak yada geride kalmak benim tarzım değil. Ben yıllar geçsede büyüsem gelişsem derdinde olan bir çoçukdum. İstanbul'a ayak bastığımda bu kadar şanslı ve bu kadar güzel şeyler yaşıyacağımı asla düşünmemişdim. Daha önceden yazılarımı takip edenler İstanbul' geliş öykümü mutlaka okumuşlardır. Uzun süredir çalıştığım tv sektöründe kendi departmanımda gayet başarılıyım. Eskisi kadar sükseli bir hayat yaşamasamda zamanın bana bunu yaşatacağını bildiğim için hiç üzülmüyorum. Her çıkışın bir inişi yada dinlenmek için mola yeri vardır. Ben inişde değil mola yerindeyim. Kimse kendine özeleştiri yapmaz ama ben yapabilirim. Çünkü saklayacağınız şeyleri gizleyemiyeceğiniz tek kişi yine sizsiniz. İçimden gelerek internetin sonsuzluğuna yollayacağım bu yazıyı. Geçmişde kalmadan ileriye doğru yeniliklere yenilere uzatıcam elimi.
Aşklarımda oldu. Beni çok seven yada sever gibi yapanda. Ağlatanda güldürende. Aldatanda aldananda. Gidende kalanda. Kısacası yaşanabilecek herşeyi yaşadım. Belkide çok küçük yaşda bu kadar dolu dolu yaşadığım aşklarımın bugün acısı çıkıyor. Eskisi gibi güvenemiyor,sevemiyor,aşık olamıyorum. Ya olgunlaşdımda insandan anlıyorum yada önyargılarımın esiri oluyorum. Bazen boş bir çerçeveye bakıp ağlerken, bazende hırkaları koklarken buluyorum kendimi.
Öyle yada böyle eskide kalamıyor insan. Öyle yada böyle uzaklara yenilere yenilikçilere doğru tıpış tıpış yürüyor insan.
Gelecekde bir gün karşılaşmak üzere.
Ben Özel İnsanım Ve Hep Özel Kalacağım...